NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عُثْمَانُ
بْنُ أَبِي
شَيْبَةَ
وَالْحَسَنُ
بْنُ عَلِيٍّ
أَنَّ زَيْدَ
بْنَ
الْحُبَابِ
حَدَّثَهُمْ
حَدَّثَنَا سَيْفٌ
الْمَكَّيُّ
قَالَ
عُثْمَانُ
سَيْفُ بْنُ
سُلَيْمَانَ
عَنْ قَيْسِ
بْنِ سَعْدٍ
عَنْ عَمْرِو
بْنِ
دِينَارٍ
عَنْ ابْنِ
عَبَّاسٍ
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَضَى
بِيَمِينٍ
وَشَاهِدٍ
İbn Abbas'tan rivayet
olunduğuna göre;
Nebi (s.a.v.), bir
yeminle bir şahid'e dayanarak hüküm vermiştir.
İzah:
Müslim, akdiye;
Tirmizî, ahkâm; Muvatta, akdiye; İbn Mâce, ahkâm; Ahmed b. Hanbel, I, 315, 323,
III, 305, V, 285.
Bezlü'l-Mechüd
yazarının açıklamasına göre, âlimlerin çoğunluğu bu hadis-i şerif, "Hz. Nebi
(s.a.v.), davasına şahidlik eden bir şahidi olan ve davasında haklı olduğuna
yemin eden bir kimse'nin lehine hüküm verdi" şeklinde anlamışlardır.
Cumhura göre Nebi s.a.v. bu davacının kendi yeminini bir şahid yerine koyarak
onu iki şahidi olan bir kimse gibi kabul etmiş ve bu suretle onun lehine hüküm
vermiştir.
Davacının bir şahidi ve
bir de yemini ile hüküm verilemeyeceğini söyleyen Hanefî uleması ise bu hadisi;
"Nebi s.a.v., davalının bir şahidi ile birlikte birde yemini olması
halinde davalı lehine hüküm verdi. Çünkü bir şahid ile davacı lehine hüccet
tamamlanmaz. En âz iki şahid olması gerekir." şeklinde anlamışlardır.
Bazı hadis şarihleri de
mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerifi,"Beyyine davacı için, yemin de
inkâr eden (davalı) içindir. "[Buharî, rehn; Müslim, akdiye; Ahmed b.
Hanbel, I, 343, 351, 363.] hadis-i şerifi ile uzlaştırabilmek için, Hz. Nebi
bazen davacının şahidiyle hüküm verirdi, bazen de davalının yeminiyle hüküm
verirdi. Eğer davacının şahidi bululursa onun şahidliğine dayanarak, eğer onun
şahidi bulunmazsa davalının yeminine dayanarak hüküm verirdi şeklinde tevil
etmişlerdir.
Buradaki Cumhur'dan
kasıd, Şafii, Malik, Ahmed bin Hanbel (dört mezheb'in üç'ü: Eimme-i selase)
Fukah-i seb'a (En büyük 7 Medineli fıkıh alimi) ve Medine fakihleri ve
alimlerin çoğunluğudur.
Fukaha-i seb'a
şunlardır: Ebu Seleme bin Abdurrahman bin Avf, Harice bin Zeyd, Kasım bin
Muhammed bin Ebi Bekr-i Sıddık, Said bin el-Müseyyeb, Süleyman b. Yesar,
Ubeydullah b. Utbe, Urve b. Zübeyr
Aksi görüş: Ebu Hanife,
Kufe uleması, Malikilerden bir görüş sahabe ve tabiin'in bir kısmı, Evzai,
Şa'bi, Hakem, Leys ve Süfyan-i Sevridir.
Bu mevzuda cumhurun
görüşünü benimseyen Hattâbî'ye göre; yemin'in davalıya ait olduğunu ifade eden
hadisle mevzumuzu teşkil eden hadis arasında sanıldığı gibi bir çelişki
olmadığından bunların arasını te'lif etmek de söz konusu değildir. Çünkü
mevzumuzu teşkil eden hadis, bir şahidin şahitliği ile birlikte edilen yeminle
ilgilidir. Öbür hadis ise bir şahidin şahitliği olmaksızın edilen yeminle
ilgilidir.
Yine Hattâbî'nin
açıklamasına göre, mevzumuzu teşkil eden hadisin hükmü sadece mâli hususlara
aittir, diğer hususlardaki şahitlikler buna kıyas edilemez.
İbn Rüşd de bu mevzuda
şöyle diyor:
"Ulema, bir
kişinin şahidliği ve davacının yemini ile hükmetmenin cevazında da ihtilâf
ederek; İmam Mâlik, İmam Şafiî, İmam Dâvud, Ebû Sevr, Medineli fukaha-i seb'a
ve bir cemaat: Mâli davalarda bir kişinin şahitliği ve davacının yemini ile
hükmedilebilir, demişlerdir. İmam Ebû Hanîfe, Süfyân-i Sevrî ve Irak
fukahasının cumhuruna göre; bir kişinin şahitliği ve davacının yemini ile
hükmedilemez.
İhtilâfın sebebi bu
hususta varid olan sem'î deliller arasında bulunan tearuzdur. Bir kişinin
şahitliği ve davacının yemini ile hükmedilebileceğine kail olanlar; -İbn Abbas,
Ebû Hureyre, Zeyd b. Sabit ve Câbir'in hadisleri olmak üzere- birçok hadislere
dayanmışlardır. Ancak bunlardan Müslim'in kaydettiği yalnız İbn Abbas'ın
hadisidir. Buhari'nin kaydetmeyip yalnız Müslim'in kaydettiği bu hadisin metni,
"Nebi Efendimiz, bir şahit ve yemin ile hükmetti" meâlindedir. İmam
Mâlik ise, bu hususta mürsel olarak Ca'fer b. Muhammed'in babasından,"Nebi
Efendimizin bir şahit ve davacının yemini ile hükmettiğine" dair rivayet
ettiği hadise [Zürkanî, Şerhu Muvatta,IV, 377; Muvatta, akdiye 4. ]
dayanmıştır. Çünkü İmam Mâlik'e göre, mürsel hadislerle amel etmek vacibtir. Diğer
gurubun dayanağı da, "Eğer iki erkek şahit bulunmazsa şahitlerden
güveneceğiniz bir erkek ile iki kadın da kâfidir" [Bakara 282] âyeti
kerimesidir. Derler ki: Bu âyetten iki şahidin bulunmaması halinde ancak bir
erkek ile kadının kâfi geldiği, bir erkek davacı ile yemininin kâfi gelmediği
anlaşılmaktadır. Buna göre eğer, "Bir şahid ve davacının yemini ile
hükmedilebilir" diyecek olursak, âyetin hadis ile nesholunduğunu
söylememiz lâzım gelir. Kur'an ise mütevâtir olmayan hadislerle nesholunamaz.
Birinci guruba göre ise, bir, nesih olmayıp âyetin hükmünü değiştirmeyen bir
ziyadedir. İkinci grubun hadisten dayanağımla, "Ya senin iki şahidin, ya
da onun yemini"[Buhari, rehn, şehadât, diyât; Müslim, eymân; Ahmed b.
Hanbel, V, 211.] hadis-i şerifidir."[Bk. Bidâyetü'l-Müctehid Tercümesi,
II, 602.]